Turin ilkelerinde denir ki: “bir avukatın bir müvekkilin vekaletini üstlenmesi o avukatın fikren ve vicdanen o müvekkilin tarafını tuttuğu şeklinde yorumlanamaz. “ Yine Havana kuralları 18. Maddesinde de “Avukatlar görevlerini icra etmeleri nedeniyle müvekkilleriyle özdeşleştirilemezler” denmektedir. Velhasıl avukatlık serbest bir kamusal meslek “sui generis” olduğundan, müvekkilinin hukuksal haklarını savunmakla beraber, ondan bağımsız bir toplumsal savunma makamı olarak düşünülmelidir. Diğer bir deyişle, müvekkilinin haklarını korumak suretiyle yargılamaya katılarak maddi gerçeğe ulaşılmasını sağlayan kişidir avukat, öyle olmalıdır.
Maddi gerçeğe giden yolda, müvekkilinin hukukunun eksiksiz hayat bulmasıdır görev. Müvekkili, maddi gerçekten önce gelmemelidir. Buna uygun bir teori görüşü “sanığın maddi savunması ile müdafiin teknik savunmasının birbirine UYGUN DÜŞME ZORUNLULUĞU YOKTUR, çünkü avukat görevinde bağımsızdır” diyordu (TBB savunma etiği el kitabı). Bu görüş Yargıtay 4 HD:’nin bir kararına dayandırılıyor. Karar şöyle: “Avukat, müvekkilinin her isteğini sınırsız bir şekilde yerine getirmek şöyle dursun, hukuk konusundaki bilgi ve deneyimlerini yasalar ve adalet yararına kullanma ödeviyle bağlı ve yükümlüdür, çünkü avukatlık bir kamu hizmetidir. (23.11.1979, 2497/8629).
SONUÇ: Avukat müvekkilinin iradesi, kişiliği, kanaati ve hatta savunmasından bağımsız olarak –onun hukuki haklarını koruyarak- toplumsal savunmayı temsil eder.