Mağdur Hakları Bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki
Kimi Sorun ve Eksiklikler ile Çözüm Önerileri
1- Ceza Hukukunda mağdur kavramının düzenlendiği yer, Ceza Muhakemesi Kanunumuzdur. Ancak CMK 2’de yapılan tanımlarda “mağdur”un tanımlanmadığını görmekteyiz. Oysa bu düzenleme, temel CMK sujelerini tanımlandığı maddededir, örneğin şüpheli ve sanık burada tanımlanmaktadır. Ancak, ceza yargılamasının korunmaya muhtaç bir diğer sujesi olan mağdur burada tanımlanmamaktadır. “mağdur”un düzenlendiği CMK 233 ve devamı maddelerinde de “mağdur”un tanımlanmadığını görüyoruz. Yani, hak ve yetkileri anlatılıp, kendisi tanımlanmayan bir suje… Bu durum kanun tekniğiyle bağdaşmıyor. OLMASI GEREKEN: CMK 2’de “mağdur” isimli ceza yargılaması sujesinin de tanımlanması.
2- Mağdur, hak ve gözetimi C. Savcısının temsiline terk edilmiş bir suje. Oysa bazı tipik davalarda “mağdur”a “sanık” algısıyla yaklaşan savcılar olduğu gerçeğini biliyoruz. Demek ki “mağdur”un vekili de avukatlığın hak ve yetkileriyle, dolayısıyla mağdurun hak ve yetkilerinin temsiliyle donatılmalı. Oysa kanunun “lafzi” bakımında dahi, mağdur vekilini, şüpheli-sanık müdafii kadar geniş yetkilerle donatmadığını görmekteyiz. Şöyle ki:
– “CMK 149 (1) Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi seçebilir.
(2) Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat hazır bulunabilir.
(3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.”
Burada “mağdur”un düzenlenmediğini görüyoruz. Şüpheli ya da sanık müdafisi, kanunun “SORUŞTURMA” başlığından dahi önce 149 vd. ile düzenlenmiş iken, mağdur vekili, soruşturma-kovuşturma-hüküm-kanun yolları başlık ve düzenlemelerinin dahi bitiminde sonra, kanunun 234. maddesine gitmiş. İki tarafın avukatının birbirine bu kadar uzak yerde düzenlenmesi, öncelikle kanun tekniği bakımından olumsuz.
Ama daha önemlisi, şüpheli ve sanık avukatına Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı tanınmışken, mağdur vekili için böyle bir alan da çizilmemiştir. Bu durumda, fiilen mağdur vekilinin kısıtlanması, her usul işleminde mağdurun yanında olamayacağı gibi bir pratik sorun yaratmaya uygundur. Nitekim böyle sorunlar pratikte yaşanmaktadır.
YAPILMASI GEREKEN: CMK 149’un “MÜDAFİ SEÇİMİ, GÖREVLENDİRİLMESİ, GÖREV VE YETKİLERİ” şeklindeki üst başlığının, “AVUKAT SEÇİMİ, GÖREVLENDİRİLMESİ, GÖREV VE YETKİLERİ” şeklinde değiştirilmesidir. (Müdafi yalnızca şüpheli ya da sanığın avukatını temsil etmektedir, mağdurun avukatına kanun-2. maddedeki tanımlama itibariyle- “vekil” denmektedir. “Avukat” üst başlığı 149. Maddeye eklendiğinde, her iki tarafın da avukatını ihtiva edecektir.)
Diğer yandan, 149/1 deki “şüpheli ve sanık” ibaresinin yanına “mağdur” ibaresinin de eklenmelidir. Yine 149/3 deki “Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme” tümcesindeki “şüpheli ve sanık” ibarelerinin yanına “mağdur” ibaresi de eklenmelidir.
3- CMK 234/6, davaya katılmış olma koşuluyla, “mağdur”a davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma hakkı vermiştir.
“Katılma” müessesesi ise 237 vd.’da düzenlenmiş.
Pratikte bu durum, kendini vekille temsil ettirmeyen mağdurlar tarafından anlaşılmamakta, hakimin “davaya katılmak istiyor musun?” sorusunu mağdur yurttaş, duruşmalara katılmak olarak anlamakta, çeşitli sosyal-psikolojik sebeplerle çoğunlukla sanıkla yüzleşmek istemeyen mağdurlar, “şikayetçiyim ama duruşmalara katılmak istemiyorum” şeklinde cevaplamakta, böylece “katılan” sıfatını kazanamamaktadırlar. Bu durum hüküm makamlarınca da pratik bulunmaktadır.
Oysa “katılma” sıfatını kazanmadığı takdirde mağdur, nihai kararlara karşı kanun yoluna başvurma (temyiz-itiraz vb.) HAKLARINI YİTİRMİŞ OLMAKTADIR. Sorun, böylesine önemlidir.
Bu durum iki şekilde çözüme kavuşturulabilir:
1- Hakime, katılma kavramının hüküm ve sonuçlarını anlatma zorunluluğu yasal düzenlemeyle yüklenmeli,
2- Ya da daha pratik çözümle, “katılma” kavramı yerine başka bir kavram ihdas edilmelidir. Esasen, suçun mağduru sıfatını kazanmak (soruşturma ya da kovuşturma aşamasında), kanun yollarına başvurabilmek için yeterli de görülebilir. Bu da ceza öğretisi bakımında olası bir yaklaşımdır.
Kanaatimizce, CMK düzeni bakımından “mağdur” hakları bakımından temel sorunlar böyle özetlenebilir. “Kadın” mağdurlar ile “çocuk” mağdurlar ayrı ve spesifik bir incelemenin konusudur.
Saygılarımızla.
ANKARA BAROSU
CMK MERKEZİ BAŞKAN YARD.
Av. Doğan ERKAN